27 Ekim 1991 tarihinde bağımsızlığını kazanan Türkmenistan günümüze dek çok büyük değişmeye uğramıştır. Bu değişmeler halkı nasıl etkilemiş? Belirtileri nelerdir? Halkın bir kısmı hâlâ şikayet etmektedirler. Türkmen halkı bu konuyu farklı açılardan ele alıyor. İyi, güzel de bu bağımsızlık bize ne kazandırdı? Bağımsız olduk, artık kimsenin emirlerini dinlemek yok. Bize faydası nedir? Eskiden mağazalar doluydu. Şimdi ise bomboş. Eski paranın satın alma gücü kuvvetliydi. İstediğimizi alabiliyorduk. Şimdi ise paranın alım gücü yok. İstediğimizi alamıyoruz. Bu ve bunlara benzer soru ve şikayetler, bağımsızlığın ilk yıllarında halkın belirli kesimlerinde duyuluyordu. Bu şikayetlerin çoğu maddi konulardandı. Rus parası olan Ruble yerini Türkmen Manatına bıraktı. Halkın günlük hayatta kullandığı para ve değeri bir anda alt üst olmuştu. Çünkü, bağımsızlığını kazanan fakat, ekonomik gücü yeteri kadar güçlü olmayan Türkmenistan, komünist rejimden, serbest piyasa ekonomisine geçmeye başlamıştı. Bu geçiş dönemi, halkı sarsıyordu. Manat'ın dolar karşısında değer kaybetmeye başlaması, halkın Manat'a olan güvenini zedeliyordu. Zaten geçiş dönemi ekonomisi genelde sancılı olur. Türkmen halkı elindeki paraları yatırım yerine yastık altına koydu. Yabancı yatırımcılar ve yabancı sermaye Türkmenistan'a girdi. Türkmen halkının bir kısmı buna karşıydı. Psikolojik olarak Ruslar gitti. Başkaları geldi. Değişen nedir? Sorusunu gündeme getirdi. Buna bağlı olarak yabancıları çekememe baş gösterdi. Halkın az bir kısmı "Ruslar varken karnımız toktu. Şimdi çok çalıştırıyorlar, az veriyorlar". Geriye dönüş olsun sesi, az da olsa duyuluyordu. Bu kesim çok azdı. Çalışmadan köşe başlarını tutup kolay kazananlardı. Yani tabiri uygunsa emziği ağızlarından alınanlardı. Bu insanlar komünist rejiminin sıkı zamanını görmemiş, yaşamamışlardı. Bu rejim Brejnev zamanına kadar gerçek yüzünü ortaya koymuştu. Çalış, çalış ve stok et. O stoklar belli bir zümrenin tasarrufundadır. Halk boğaz tokluğuna köle gibi çalışıyordu. İnsanların yaradılışına zıt bu rejim nihayet Brejnevle beraber yumuşamaya başladı. Halk çalışmadan hazır tüketmeye başladı. M.Gorbaçov ve Yeltsin gittikçe kötüye giden durumu çok iyi görüyorlardı. Ve gerekeni yaptılar. Eğer biraz daha gecikme olsaydı, belki kan gövdeyi götürür, hem sosyal hem de ekonomik bakımdan Sovyet Rusya bir daha belini doğrultamaz duruma gelirdi. Bu durumdan tabi ki Türkmenistan da nasibini alacaktı. Rus devrinde karnımız toktu diyen bir kesime; nasıl tokluk ki; 1992 yılında Tataristan'ın başkenti Kazan'daydım, yiyecek olarak mağazalarda 5-6 kalemden fazlası yoktu. Beş nüfuslu bir aile olarak, bizim aylık 3 kg. şeker, 3 kg. yağ istihkakımız vardı. Bunu da Rusça "Talon" denilen karne veya kartla alabiliyorduk. Şimdi o devirde karnımız doktu diyenlere şu soruyu soralım: Şimdi hanginiz ayda 3 kg. yağ, 3 kg. şekerden daha azını evine götürüyor? Asıl halkın ezici çoğunluğu bu bağımsızlıktan memnundu. Nasıl memnun olmasın ki, dep-destur dedikleri örf-adetlerine geri dönme imkanını buldular. Türkmen gibi yaşamayı, inançlarını yerine getirmeyi elde ettiler. Biz bu kardeşlerimize ulaşmak için Kaf dağlarını masallarımızda hep andık. Onu yol kesen bildik. Türkmen halkı da hep büyüklerinden duymuşlar. Demir perdenin arkasında kardeşlerimizin olduğunu. Birgün bunlara kavuşma arzusu acaba diner mi? Bu istekleri yerine geldi. İlk etapta Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL Türkmen kardeşlerini ziyarete geldi. Türkmen halkı Cumhurbaşkanıyla, meclisiyle, halkıyla bu kardeş misafiri bağırlarına basıp, "hoş geldin" ye
rine "hoş döndün" demediler mi? Onubağırlarına basıp çok sevmediler mi? Sevmişlerdi. Çünkü bu misafir içlerinden birisiydi. Turgut ÖZAL'ın tavsiyesiyle gelen bütün şirketlere de aynı misafirperverliği gösterdiler. Gelen firmalar da Türkmenistan için çok önemli yatırımlar yaptılar. Türkmenistan'ın ekonomisi canlandı. İşsiz Türkmen halkı bu dev entegre fabrikalarda iş sahibi oldular. Bu şirketlerden biri de yatırımlarını fedakarane sadece eğitim-öğretime yöneltti. Türkmen-Türk okulları kuruldu. Liberal ve Demokratik eğitim ilkeleri bu okullarda programlandı. Bağımsızlığın getirdiği sadece bunlar değildi. Çok şey vardı. Halkın kimisi (az bir kesimi) bunu anlayamadı, karşı çıktı. Büyük çoğunluğu bağımsızlığın yanında yer aldı. Bu bağımsızlık halka sorulduğunda; başka bir ifadeyle halk dilinde bağımsızlık : Gurban Amanlıyev (Türkmen-Türk mektebi Öğrencisi): Biz bağımsızlığımızı 1991 yılının 27 Ekiminde kazandık. Bağımsızlığı kazandıktan sonra kendi bayrağımız, marşımız, resmi dilimiz ve alfabemiz oldu. Örf-adetlerimiz ve dinimiz yeniden canlandı. Yeni yeni şirketler ve süpermarketler açıldı. Ayrıca şimdi okumuş olduğumuz Türkmen-Türk mektepleri açıldı. Maksat Çarıyev (Taksi Şoförü): Bu bağımsızlık bize hiçbir şey getirmedi. Önce daha iyiydi. Hiç olmazsa karnımız doyuyordu. Hudayberdi Geldiyev (Devlet Memuru): Bağımsızlık çok güzel. Şimdi biraz Problemler var, ama inşaallah ilerde daha iyi olur. Bizimkiler bunu anlamıyor, çünkü yatmaya alışmışlar. Cuma Kakabayev (Tarih öğretmeni): Türkmen halkı bağımsızlığa hasret bir halktı. Sağolsun Türkmenbaşı bize bunu kazandırdı. Bize bunu korumak düşer. Bunu için herşeyden önce gençliğe bağımsızlığı öğretmemiz lazım. Çünkü bunu koruyacak onlar. İnşaalah bizim yüzümüzü onlar güldürecek. Sizler de sağolun. Buralara kadar gelip bizim gençliğimizi eğitiyor, bununla da yetinmeyip, onlara terbiye veriyorsunuz
|